Kasım 13, 2008

bilmemek cennettir


kimse var mı?
...
yine...
kimse var mı?
ya da şey...saf...temiz... kimse...ya da şey..
"şşş...yeri ve zamanı değil sorularının..."her zamanki gibi...

sesin yankısı, tekillik ya da alemi
sıkıştırıyor gözlerime...
hiçbirini seçemiyorum...
...
burası, bulunduğum bu yer havaya dokunan, ve yere gömülen bu ev...yerle yerin diplerinin arasında...yerle gök arasında oluşa razıyken, tam da burada...
intiharlar ağladı diye: şekillendi...burada...
ikiliklerin dokunuşlarından her bir tuğlası...

iç'in döküldüğü...hiç'in yandığı...hiçliğe adanmış içi oyuk bir ömür mü, hepliğe gebe bir ruh mu ayırdına varılamadığı...kelimelerle oynaşan, kelimelerle sevişen...kelimelere kanan, kelimelere yanan...oldurulup payelenmiş, ölümcül sorgulara hapis...
uçuşan perdelerde bin hayal ülkesinin sınırsızlıkları çizip, diyarlar inşaa eden...
sonra dönüp sırtını perdelere, tam da gündüzün orta yerinde, gölgelerinden süzülen kanlı kelimeleri biriktiren...
bilmelerin evi...
burada duruyor böylece...bu kadar bilmeden kaynaklı bunca yanma...inatla duruluyor üzerinde...sorgudan ve sualden...görmelerden...anlamalardan ve ki anlamamalardan...
...
düşünce ve düşüncelerden kendini yalıtamayanlardan...
...
tuhaf ve sinsi bir sessizlik...
gürültülü sessizlik...

negatifi olmalı tüm bu olan bitenin...ve sebebi nedir bilmesem de, burda oluşa sebep günahın bir gün günyüzüne çıkma ihtimali de var...o yüzden bu kadar hikaye, bu kadar ruhsuz beden, bu kadar içtensizlik...

bi son elbet olmalı...ve bu evin, evrenin diğer ucundaki negatifine giden bir yol bulunmalı...
o "negatif"te bedenim şimdiki kadar şefaflaşamayacak ve kalbim bu kadar kolay koparılamayacak belki..kayalıklar içime doldurulmayacak..hep deniz...
eller içimde gezinmeyecek...
bu kör düşünce bebeği oyalayıcı hayallere zıtlıkta daha fazla ihtiyaç duyulmayacak...
var oluşun zıddına bel bağlanmayacak hiç bir sancının sona erişi, var oluşun negatifi belki de gerçekten yok oluş olacak...yok oluştan korkan cümle mahlukat için asıl bu öğretilen var oluşlar azap...
ve orada farkına varılacak aslında yok oluşun o kadar da kötü bişey olmadığının...

bilişler...bilmeler...meraktan doğan bilmeler...azaba kapı, gündüzde yuvalanan bilmeler...
gecemi sadece bana verecekler oraya vardığımda...oluş ölüşe mi varacak, yoksa bu bi şakaydı denilip bilmemelerle mi mükafatlandırılacak bu hal, bilmiyorum...ama inanıyorum...
her uykunun uyanışı gibi-ya da tam tersi-bilmelerin getirdiği azabının tersi olan bilmemeler cennetine çıkaracak bişeyler...

adı tadı sanı yüzü unutulmuş ya da hatırlanmayan ya da hissedilmeyen_lakin kat'a bilinmeyen değil,eşyaları ve şeyleri bildik diye bu hal..._

ama görüldüğünde hatırlanacak, ne bu dünyadan, ne ötekinden, ne araftan, ne beriden...var olmayan bir yerlerden, var oluştan habersiz, bilmelerden habersiz, azaptan habersiz...
bişeyler...
bu huzursuzluğun kara kanatlarından daha geniş...
küçücük bir adanın üstünden aşırıp, denizleri sadece "eşik" saydıracak o yokluk...
tehlikesiz ve dertsiz...kelimesiz ...
cennet diye öğretilen cennettin anlaşılan yüzünü inkar eden bir zıtlık...
bilmemeye götürecek...
bir gün...
gelecek...

Hiç yorum yok:

Blog Listem

İzleyiciler

Hakkımda

Fotoğrafım
bu bâb toprak ahvâlini beyan eder/ki tabiatı soğuk ve kurudur...