Mart 01, 2009

belirsizlik tavafları

kendisinden kaçmak istedikçe kendisi olduğum çukurlar...
gündüzün ışığını çalıp gözyaşıyla çamura katıştıran bu aldanışın zifire uzanan kılcallarında saçaklanışlarım...
diyet olarak verdiğim kavga yavrusu canlarım...
ölüp ölüp dirilen dilsiz figüranlar: ben'ler
/
hayali ihtimalleri boncuklayıp kolye diye boynuma astıkça gördüğüm alaycılıklarda mı gizli hayatın görmüş geçirmişliği?..
görüp geçirmişliğin ağır meşrepliğinde donup katılaşan kuralları hayat felsefesi yapmaktaki marifeti çözemedim...
/
hem benim,
sabahın melekleriyle gelip, en kadim nehir yataklarına inen yollarım var...
sabahın sükûnuyla gelen'den ödünç aldığım dünyamdan içeri açılan...
/
ama,
dışımda kalan ve dışarda kaldıkça kuruyan,
ruhumun odalarına uzanan ve bir parça sükûnete dilenen
pejmürde ellerim...
kupkuru ve çirkin ellerim,
nehirlerin sükûnetiyle ıslanmaya hasret...
/
uyku sessizliğime kastı olan,
beni taşladıkça uyutacaklarına inanan,
şevkatten anladığı,
diri diri sarmak için öldürmeye gömmek olan
cüzzamlı kabullenişler...

belirsizlik tavafları...

her yönden iğnelenen uyku baloncuklarım...
gözümün ferinden okuduğumu takip ve
tahrip eden:
kaçak karanlıklar...

/
hepsi kendisinden kaçmak istedikçe kendisi olduğum çukurlar marifetindeydi evvelde...

şimdi içimde...

benden beslenerek büyüyen koyuluktalar:
sabrın unutulduğu yerde...

tedirginlikten örülmüş bir şal üzerimde,
patikadan bir yol önümde...

tedirginlik: ısınırken üşümeyi;
tek şeritlilik: yalnızlığın cisimlenişini öğretiyor her adımda...

sabra üşengeçlikler diyarı'nda üşümeler...
/
o milad gelmeli artık...
çilenin ululuğuna varamamışlık...
zardan zeminlerin beklenen hassas adımlar karşılığı bulunamıyor...
/
nerdeyim?

hüzün'ü adım'ın önüne aldığım yerde,
bitmeyen uykulardan düşük,
sen diyemediğim bir imgesizliğe sarılırkenki bitişlerde...
belki başlangıçlarda...

nerdeyim?

yorgunluğun dallarından sarkan merdivenlerin çağırdığı
nihayetsiz yollarda...

nerdeyim?

uyumsuzluğuyla kıvrandığım dünya'yla,
ikili yıldızların arasında...

nerdeyim?

tekilliğe odaklanamayacak kadar çoğulluklarda...

/
kalbimin kabuklarını döktüm...
acı verici oldu her soyunuş gibi...
katman katman biriken harabelerin ve
çiçek mezarlarının tortuları...
ağaçların yaş halkaları gibi...
her biri bir tavafın eseri...
geceyle gündüz gibi...
çokluk şuurundan tekillik şuuruna eremeden:
"uçan uçurumlarda"yım sanki...

Hiç yorum yok:

Blog Listem

İzleyiciler

Hakkımda

Fotoğrafım
bu bâb toprak ahvâlini beyan eder/ki tabiatı soğuk ve kurudur...