Temmuz 22, 2009

iç kurtları

kelimelere emanet yürüyen aklın önüne dizildi ahkamlar...
sıra sıra...
nizam bozulmadan...
öncesi sessizlik:
sonrası boran...
biri diğerini ezmek parçalamak yok etmek üzere programlanmış
kalabalık ahkamlar...
oğulları: iç kurtlarım....
dayanakları: kelimeler...
kelimeler...
kelimeler...
hem müsebbib hem katil...
vazgeçilemeyen o kelimeler...

kelimelerin ez cümlesi...
herbir hücreme,
herbir yaşamsal zerreme zerk olunuşu,
cennetten düşüşün imzasıydı...
düşüşlerde çelinen: akıllardı
yine kelimelerle...

düşmek ve düşürülmek
ezelde ve ebedde yazılıydı...
anlayamazdık levh-i mahfuzun dilinden...
geri kalan her şey bahane...
ne adem'di ne havva'ydı sebep
kim karşı koyacaktı ki iblise...?
yaratılmışların ve
yaratılacakların içinde kim günahtan tamamen arınıktı...?

ikili hatalara indirgenmişti o düşüş
lakin
herkes idi o düşüşün müsebbibi...
herkes...
ayrı ayrı...
her tekil görünüşlü ikilem ruh...
harcı topraktan karılan ve
o harcın içine kelimeler
ve ki
isimler katılan her beden...

her adem oğlu
ve ki
her havva kızı...

düşüşlerin hissedilişi
paylaşılamayan kısımları bile aynı...
insan, "ortak payda"dan kendine has "pay"lar çıkarttığı zaman bile
bütünden kaçamıyor...
şimdi ol'an gibi...
"pay" çıkartmaya çalıştıkça,
"payda"nın en dibinden, selamlar gönderirken buluyorum kendimi...
kendilerimden oluşan mahşer yerimde...
dünya kadar kalabalık...
dünya kadar yalnız...

cem-i cümlesinden kaçınık,
karanlığa sarınık...
ki aklanmak içindir en karaya bulanmalar...
karalardayken ben
derin bir uyku hali var imiş ki,
beslediğim ve
beslemekten haz aldığım iç kurdum
habersiz çoğalmış...
gizlemiş arkasına en az kendi kadar kemirici ama
daha aç kurtları...
bu yeni gelenlerin kelimelere ve ki düşüşlere kastı daha büyük imiş ki
kuyruklarına astıkları tenekelerden ses çıkmıyor...
tenekelerin içlerinde kelimeler var...
çalınıyorum azalıyorum bu sayede
aç kurtlarımın tenekelerinde paslanıyorum...
peyderpey...

bu kalabalık iç'ten çıkmanın vaktidir artık...
bu denli kemirgen bir coğrafyada yaşamak
bu denli işkence kabiliyeti...

karaya bulanırken
yıldızları görmeyi unutan gözlerime asmalıyım içimi...
gözlerimi de sakin bir yörüngeye...
kurtsuz...
kimsesizliğimi lisan-ı hal ile o kadar belletmeliyim ki evrene,
tanrı kimsesiz şehitlerini yıkamaları için gönderdiği meleklerden
bana da göndersin...

kelimeler...
o anda kelimelere de ihtiyaç kalmaz
sadece aklanış...
çoğulluklarımdan o nihai tek'illiğe varış...
bahanesiz...

Hiç yorum yok:

Blog Listem

İzleyiciler

Hakkımda

Fotoğrafım
bu bâb toprak ahvâlini beyan eder/ki tabiatı soğuk ve kurudur...