Haziran 18, 2009

dipten selamlar

hava kütlelerinden flim çekiyorum oturduğum bu gereksiz yerde, boşlukla koyun koyuna yatarken...
her hava kütlesi bir fotoğraf karesi,
peşpeşe takıyorum kareleri,
tecrit günlerimden bir film daha...
hepsi aynı ama hep farklı...

işte şurda bir gülüş,
böyleydi değil mi?
canından can katarak, öyle yürekten
gözlerinin içi gülmekten gözükmüyordu...
gözükmezken gözümün kendisi oluyordu...sanki öyleydi...
öyleyken gördüğüm kimin gözünden süzülüyordu, o mu ben ben mi o oluyordu...
sanıyorum böyleydi...yanındayken bakmadığım zaman bile gördüğüm, bazen çekindiğim...şimdi hatırlayamamamın işareti miydi o tuhaf korku...
neyin korkusu? süreksizliğin mutsuz sonlarına alınan bir gard mıydı...
kurallaştırılmış, ön görülmüş mutsuzlukları kabullenmek istememekten miydi,

neden?
çok tüketmeye kıyamamaktan,
korkudan,
bir şeylerin korkusundan...
halbuki tüketmek için verilmesi gereken zamandan bile yoksunluk vardı...
peki bu kayıp günlerin telafisi verilecek miydi aynı aşkla, aynı şevkle, aynı istekle...

dokunuş da vardı, sevgi ve sahiplenişin birliğini hissettiren,
öyle güven verici
öyle sıcacık eller...
gülen yüzleriyle birbirine şarkı söylerdi eller,
sanki öyleydi...
çok zaman geçti,
"gelmemiş yarının şikayetçiliği"nden yüzüm kalmadı rabbime edecek kelam,
bu filmlerin dönüşü,
başımın dönüşü,
cisimleşip büyüyen ve işte tam da kursağıma oturan bu hasret,
bellettiriyor özlemin en dip noktasını...

Haziran 14, 2009

ıraksak

yakınsayamamaktan muzdariplik...

Haziran 04, 2009

...belki

ne kararsız,
ne hayali sözlere boğulmuş bir duruş olmalı...
her şey gerçek olabilmeli,
acı verici derecedeki bir gerçekçilik bile kabulümdür...
yeter ki gerçek olsun...
düşsel boğulmalar denizi toplasın eteklerini üzerimden...

dokunabilme gerçekliğinde gezinmeli her bakış, her söz, her eylem,
ve her yol...
tüm duyular aktarılabilir olmalı dokunmalara ki
boşluktan kalan yere sahiciliğin tahtı kurulabilsin...
dokunuş olmalı,
nefes otomatik pilottan alınıp ellerime teslim edilmeli,
hissedilebilmeli artık...
bir çıkış niyetine bir yol...

bir şeyler dönüşmeli bir şeylere, beni kapsamalı evet yine
ama bu şekilde değil,
yok...bu denli ruhsuz değil...
evet belki acı vericisi bile tercihimdir ama
ruhsuzu asla değil...

boşluk...
sarılmak isteyişlerime sırtını dönüşün
her seferinde canımı acıtıyor...
farazi anlamlarda elbet...gerçek gibi değil...

belki de başkaca bir surette,
her şeyi sevmekten vazgeçirebilecek bir gaddarlık çökmeli
göz kapaklarıma,
gecenin gündüze inişi kadar doğal bir geçişkenlikle
yumuşacık bir gaddarlığı kimyasına katabilmeli ruhum...
olabilmeli...

kavgalar tuhaf bir keyif içermeli bencilce ki artık zarar olmasın:
dışsal yıkımlar zerre miktarı zarar verememeli
içsel küme elemanlarıma...
hatta bu yıkımların, içsel yenilenişlerin yapımında emeği geçmeli...

keyfiyetler için heder olan ruh heder edebilmeli,

hariçten kullanılan yanlarım hemencecik ayrışıp cisimleşerek
kullanıcısının yüzüne vurabilmeli yaralarını,
heyhat...
o vakit kalbim ne de çok cisimleşme yaşayacak olurdu bu misafirlikte,
rabbim bilir...

piyon niyetine kullanılan ömür
dişlilerin arasına sıkıştırıp kendini
kendinden vazgeçmek pahasına da olsa değiştirmeli
çarkların dönüşlerini:
bir çember içerisinde dönerek çoğalan bitmez işkenceleri...

anlaşılmamak acı vermemeli,
"umur" lugattan silinmeli...

...

yok aslında belki
böyle hiçbir şey olmayabilmemeli
hiçbir sanrı üzerinden,
"gerçekçi" sanrılar üzerinden de mahvolmamalı benlik,

aslında var olmadığının farkına varabilmeli...

Blog Listem

İzleyiciler

Hakkımda

Fotoğrafım
bu bâb toprak ahvâlini beyan eder/ki tabiatı soğuk ve kurudur...