Ağustos 17, 2009

uzaksor

yeni bişey değil kayboluş:
gözümün ışığı,
alnımın yazgısıdır...

oturup,
aynaları alıp karşıma alnıma nakşettiğim bir mühür...

aradığım: alnımın orta yerine çakılı durur bir ömür...
de görmem... gördürülmem..
düşerken silinmeye yüz tutan rotalarım,
haritamdan binlerce yöne sevkeder beni...
kendini “azad ettirdiğinden” beridir göksel cennetinden,
mecnundur artık havva yanım...

aksilik ya işte
vardı bir terslik ki
en çok mecnunluğu sevdim…
yasak meyve,
zemininden ırmaklar akan,
mayhoş eden şaraplar da hoştu lakin,
çöl yolunun kavrukluğunda olmak aşktı...
cennet keyfi değildi…

fiyonklar arasında göz kırpan o ilk yurd, yurd olmaktan uzaktı...
geri dönsem fazlasını isterdi gönül, zira elma’sını bile tatmıştı…
ve kovuluş:
o ısırıktan sonra, aşka körük tadında bir tatlı ızdıraptı...
bu yeryüzüne atıldığımdan beri,
ceset yanım ağır basmaya,
suyumun üstüne çıkmaya çalıştığından beri,
inadın şanı ya da karası olmuş kayboluşlar…
bulunamayışlar…

aklımın, bir köşede birleşemeyen kenarlarında dans eder gözlerim,
uçuruma yakınsak sıratlarda iç çekişen yanlarıma tebessüm gönderdiler :görenler..

görenler ki içlerini dış eyleyip,
beni hicaba bulayıp, dışımı öteleyen ilahiler…

görenlerden sorun beni!
bakmak’la görme’nin ayırımdakilerden...

sakiden şarap bekleyenlerden değil,
saki olanlardan sorun…
şaraptan sorun…
meylere gözyaşı katıp sunanlardan,
sarhoşluktan sorun beni…

bütünleşikliğe dışardan bakarak ulaşmak " isteyenler"den değil,

iç’ten içe gererek gönül bağını sırat eyleyip,
cennetüstücennet’e,
ulaşılamayana ulaşmaya adananlardan sorun…

çabalayanlardan sorun; ateş-i aşk’a varmak için didinenlerden,
yanmaya gönüllü gönülden sorun…
bi ucu suda kalmış yanımdan sormayın…

beni benden sormayın,
vallahi sormayın,
bir düşüşteyim ezelden ebede,
cevaplanamayan çaresizliklerden sorun…

Hiç yorum yok:

Blog Listem

İzleyiciler

Hakkımda

Fotoğrafım
bu bâb toprak ahvâlini beyan eder/ki tabiatı soğuk ve kurudur...